Bir ölüm sessizliği kapladı son yıllarda ülkeyi.
Görünmez, duyulmaz, etti adeta çevredeki her şeyi.
Çoktandır şimşekler bile çılgın gürültüsünden yoksun, dingin ve mahzun.
Kara bir kuyu kadar suskun deniz, kesildi çırpıntıları, vurmuyor sahile deli dalgaları.
Salınmıyor güneş gökyüzünde, bir hüzün var ışıltısında.
Bir şeylerden saklanır gibi, hep bulutun arkasında.
Mehtap aydınlatmıyor, parlamıyor tek yıldız.
Güneşle anlaşmışlar sanki, gece-gündüz karanlıktayız.
Suyla toprağın buluşmasından çıkan o mis kokuya hasretiz şimdi
ve artık, yağmur dövmüyor damları; duyulmuyor ahenkli damlaları.
Özlenir oldu kuşların şen cıvıltısı; yaprakların rüzgara karışan hışırtısı.
Hanidir kokusunu alamaz olduk güllerin.
Şekli nasıldır unuttuk sümbüllerin.
Satıcılar bile geçmez oldu uzun süredir sokaklardan.
Sabahlar bir başka türlü, ses gelmiyor horozlardan.
Eskiden olduğu gibi çalınmıyor keyifli müzikler,
Kulaklara çarpan, yalnızca buruk nağmeler.
Çınlatmıyor artık etrafı cıvıltılı çocuk sesleri
ve oynamıyor toprakla minik, yumuk elleri.
Yollarda hüzünlü, donuk bakışlı insanlar,
Konuşmayı unutmuş gibi, sesiz ve dalgın.
Omuzlar düşmüş, yüzler asık, umutlar kırık,ifadeler yorgun, yılgın.
Ruh gibi dolaşmakta, kalmamışçasına yaşam sebebi.
Bir ölüm sessizliği var evet; tıpkı tıpkı bir matem gibi.
Not:
Yirmi birinci yüzyılda maalesef,
İşte böyle yaşanıyor bir çok hayat.
Tüm bunları nasıl görüp, duysun ki?
Kişi kendine yetemezken heyhat!!!
Evet kendine yetemiyor, çünkü ülkenin büyük bir kesimi işsiz ve aç, yaşam savaşı vermekte!!!