Okullar kapandı, tatil başladı. Geçen gün bir tanıdığım ile sohbet ederken, çocukları yaz okuluna göndereceğimi bahsedince, bana şaka yollu bir ithamda bulundu; “Siz anneler çocukları başınızdan atmak istiyorsunuz.”
İçindekiler
Biz anneler çocuklarımızı başımızdan mı atmak mı istiyoruz ?
Yaz okullarının çocuklar için eğlence ile eğitimin bir arada olduğu çok yararlı ortamlar olduğunu bilmeme karşın bu konuda düşünüp, kendimi sorgulamadan edemedim. Acaba gerçekten “biz anneler” çocuklarımızı başımızdan mı atmak mı istiyoruz ? Çocuklarımıza karşı yeterince sabır gösteremiyor muyuz ? Peki, bizim annelerimiz yaz tatillerimizde ne yapardı ? Bizim çocukluğumuzda yaz okulları yoktu. Yazlığa giden bazı aileler veya kısa dönemli tatillerin dışında genelde şehirde, evde vakit geçirirdik. Peki bizim çocukluğumuz ile şimdinin çocukları arasında ne fark var ?
Bütün bu soruları kendi kendime sorup, cevapları bulmak için işlere birkaç gün mola verip, çocukların bir-iki arkadaşını da çağırarak evde çocuklarımla hep birlikte güzel bir tatil gününü beraber geçirmek istedim. Ve günün sonunda, kendi kendime verdiğim cevaplar ortaya çıkınca beni şaka yollu da olsa itham eden tanıdığımın bana ve “biz annelere” biraz haksızlık yaptığına karar verdim.
Hızla değişen ve gelişen dünya, hem çocuklarımızın hem de bizim hayatımıza, yapılması, takip edilmesi, öğrenilmesi, dikkat edilmesi, uğraşılması gereken o kadar çok detay, her konuda o kadar büyük çeşitlilik soktu ki, bu kadar detayın ve çeşitliliğe hakim olmak “biz anneleri” oldukça yorgun bıraktı.
Çocuklar ve televizyon
Sabah makul vakitte kalkıp, kahvaltıyı bitirdikten sonra çocukların biraz televizyon isteği ile yoğun düşünceler başlıyor. Bizim çocukluğumuzda önceden tek, sonradan 2 olan televizyon kanallarında yayın ancak akşam 17.00’de başlardı. Şimdi ise en az 6-7 tane çocuk kanalında sabahtan akşama limitsiz, kesintisiz yayın ile çocukların resmen ekrana kilitlenmesi sağlanıyor. “Biz anneler” de çocukları ekran karşısından kaldırmak için akla karayı seçiyoruz.
Televizyonu kısıtlamakla da bitmiyor
Haydi, çocuklarımıza okul dönemi boyunca kısıtladığımız televizyon özgürlüğünü biraz tanıdığımızı düşünelim. Bu sefer de birbirinden janjanlı, türlü türlü oyuncak veya yararlı yararsız pek çok yiyecek maddesi reklamına, vizyona giren birbirinden ilginç ve yeni film fragmanı, AVM faaliyetleri ile ilgili reklamlara maruz kalan çocuklar, her gördükleri reklamdan sonra sahip olmak istedikleri yeni şeylerden veya gidip görmek istedikleri yeni faaliyetlerden bahsediyorlar. İstekler listesi gitgide kabarıyor. “Biz anneler” de bu isteklerin hangilerini yapacağımıza karar veremiyoruz.
Bir süre sonra biraz otorite ile televizyonu kapatarak oyuncaklar ile oyun oynamaya karar veriyorlar. Şimdi de paylaşılamayan oyuncaklar, bebekler, oyunda ille de kendi istediğini diğerlerine kabul ettirmeye çalışmalar, ağlamalar ve şikayetler eşliğinde bir oyun kurmaya çalışıyorlar. Birinin dediği olsa, diğeri mızıkçılık yapıyor. Bu konudaki yorumumu geçen gün bir arkadaşıma şöyle aktardım. “Bence biz bu zamanda çocuklarımıza o kadar çok özgüven aşılıyoruz ki, birbirleri ile oynarken bu özgüveni nasıl idare edeceklerini bilemiyorlar. ”
Tatil ödevi ve kitap okumak
Biraz oyundan sonra tatil ödevimize başlamak istiyoruz. Uzun ve stresli bir ikna sürecinden sonra kızım ödevinin başına otururken, ben de küçük oğluma kitap okumak istiyorum. Bir yandan oğluma kitabı dramatize ederek keyifle okumaya çalışırken, kızımın dikkatini dağıtmamaya çabalıyorum. Bu çabalama içinde aynı zamanda kızımın ödevi ile ilgili sorduğu sorulara cevap vermeye çalışıyorum. Allah’tan yemek hazırlığı önceden yapılmış olduğu için bu konuya vakit ve fikir ayırmam gerekmiyor.
Bahçeye çıkma zamanı geldi
Bu arada akşam olup güneş çekilmeye başlayınca, çocukların biraz bahçeye çıkmasını istiyorum. Tabii, ben de çocuklar ile birlikte bahçeye çıkıp onlara göz kulak olmak durumunda kalıyorum. Bizim çocukluğumuzda bahçede, sokakta güvenle ve rahatça oynar, mahallemizde güvenle dolaşır, kendi kendimize yakındaki çocuk parkına bile gidebilirdik. Şimdiki zamanda çocuklarımızı bırakın sokağa yalnız bırakmayı, gözümüzün önünden bile ayıramıyoruz.
Çocukların bahçede oynadığı oyunlar da bizim zamanımıza göre farklılık gösteriyor. Biz eskiden seksek, saklambaç, yakalamaca, ip atlama, istop gibi oyunlardan çok büyük keyif alırdık. Bahçede evcilik oynasak, malzemelerimiz toprak, yaprak, çakıl taşından yapılan tuz olurdu. Şimdiki çocuklar, çeşitli akrobatik hareketler ile dolu olan oyunlar oynuyor veya evcilik oynamak için evden bir koca çanta dolusu oyuncak taşıyorlar. Bahçeye inen oyuncakların geri gelmesi, temizlenmesi ve yerine kaldırılması tabii “biz anneler”’in görevi oluyor.
Ve akşam olur
Bahçede 2 saat enerji sarfiyatından sonra eve girebiliyoruz. Nispeten sakin geçen bir akşam yemeği sonrasında, yoğun ısrar sonucu ancak birkaç sayfa kitap okutabiliyorum. Hedefimizin günde en az 10 sayfa olduğunu düşünürsek, hedefin gerisinde kalmış olmanın verdiği stresle yatmaya yöneliyoruz. Yatak öncesi yapılması gereken temizlik faaliyetleri için yaptığım çalışmaları ve kaç defa “Haydi, haydi” demek zorunda kaldığımı hatırlamıyorum.
Çocuklar dinledikleri masal eşliğinde yavaş yavaş uykuya dalarken, ben de en sonunda gazeteye göz atabiliyorum. Gazetede gözüme çarpan, yerli yabancı ünlü sanatçıların konser haberlerine, henüz hiçbirine katılamamış olmanın verdiği hayıflanma duygusu ile bakarken yorgunluktan başım düşüyor…