Çocuklar, yaşadıkları dünyanın anlamak isterler ve buna ihtiyaçları vardır. Onlardan beklenenleri, insanlarla beraberken durdukları yeri, ne kadar ileri gidebileceklerini ve çok ileri gittikleri zaman neler olacağını bilmek isterler. Sınırlar, bu süreçte çok önemli bir role sahiptir. Çocuğunuz büyüdükçe sizin otoritenizi de daha fazla sorgulamaya başlar, aslında çocuklar sizin “ana baba” olmanıza ihtiyaç duyarlar. Ana babanın sınırları belirlemede kararlı olmasını ve güvenecekleri bu sınırları onlara sağlamasını beklerler. Güven ve devamlılık duyguları buna bağlıdır. Sınırlar güven verir. Anne babanın sözleri, davranışları, öğretmeye çalıştıkları dersler, gönderilen sinyaller çok net olmadığı zaman kolayca yıkılabilirler.
Çocuklar doğru ve onaylanabilir davranışlar sergilemek için bizim net sınırlarımıza ihtiyaç duyarlar. Eğer kendilerine çok fazla güç ve kontrol verilirse otoriteleri konusunda abartılı duygulara kapılırlar. Bu da onların diğer insanlarla çelişki ve güç mücadeleleri ile dolu ilişkilere girmelerine neden olur. Örneğin okulda öğretmeni ve akranlarıyla güç ve otorite problemleri yaşamaları olasıdır. Baktığımızda, ana babalar çocuklarını yetiştirirken temelde üç yanlış yaklaşımda bulunurlar; sınırlar ya çok kısıtlayıcı ve aşırı kontrollüdür, ya çok geniştir ya da tutarsızdır.
İçindekiler
Çok kısıtlayıcı sınırlar nelere yol açar?
Çok kısıtlayıcı sınırlar; cezacı-otokratik yaklaşımları, güç kullanarak problem çözmeyi kapsar. Bu tür yaklaşımlar, soruşturma, suçlama, küçümseme, alaya alma, tehditler, öfke gösterileri içerir ve son çare olarak genellikle çocuğa vurma davranışı görülür. Bu tip eğitim modelinde, ana baba korku olmazsa çocuğun sınırlara saygı göstermeyeceğini düşünür, temelde çocuğa güvensizlik yatar. Oysa bu yöntemle çocuklar, insanlarla bu yolla iletişim kurulabileceğini düşünürler; öfke, inatçılık, intikam ihtiyacı, isyan durumları görülür.
Sınırların çok geniş olduğu yaklaşım doğru mu?
Sınırların çok geniş olduğu yaklaşımda ise, ana babaların düşüncesi çocuğun özgürlük, eşitlik ve karşılıklı sevgiye dayanan demokratik prensiplerle büyümesini beklerler. Oysa sınırları olmayan özgürlük demokrasi değildir, anarşidir. Anarşi içinde büyüyen çocuklar kurallara ve otoriteye saygı göstermeyi ya da özgürlükleriyle sorumlulukla baş edebilmeyi öğrenemezler. Serbest ana babalar, çocuklarını işbirliğine ikna edebilmek için devamlı taktik değiştirirler. Çok fazla tekrarlama, hatırlatma, yalvarma, pazarlık etme, ders verme, mantık yürütme, münazara ve benzeri ikna yöntemleridir bunlar.. Her şey söylendikten sonra, ana babalar genellikler sınırlarını değiştirme ya da tümüyle vazgeçme aşamasına gelirler ve çocuklar da kendi bildiklerini yaparlar. Yanlış davranışları durdurmaz. Sorumluluk kazanılmasını ve kuralların ve otoriteyle ilgili vermek istenen dersleri öğretemez.
Aslında serbest ana babanın yapmaya çalıştığı şey, çocuklarını üzmeden veya hayal kırıklığına uğratmadan mesajlarını iletmektir. Sonuçların yol açacağı geçici bir üzülme ve hayal kırıklığının çocuklarının psikolojisini etkileyeceğine inanırlar. Bu nedenle çocuklar yeterince üzgün göründükleri anda onları duygusal bir yaralanmadan kurtarmak için hemen teslim olurlar. Çocuklar bu serbest yaklaşım ve oldukça geniş sınırlardan, davranışlarının sonuçlarına katlanmak zorunda olmadıklarını öğrenirler, benmerkezci, otoriteyi zorlayan bireyler haline gelirler. Tutarsız sınırlar, aynı davranış karşısında değişen tepkileri ve anne babanın birbirinden farklı tepkiler vermesini kapsar. Çocuklar, tutarsız sınırlarla yetiştirildiğinde doğru davranışın ne olduğunu öğrenemezler ancak annenin izin vermediği durumlarda babadan izin alabileceğini öğrenmiş olurlar. Kesin sınırlar belirlendiğinde ise, kurallarımız ve beklentilerimiz hakkında net sinyaller iletilir. Bu sinyallerle yetiştirilmiş olan çocuklar ne demek istediğimizi anlarlar çünkü söylediklerimizi deneyimlerinden öğrenmişlerdir. Sözlerle davranışlar arasında uyum vardır. Çocuklar sözlerimizi ciddiye almayı ve gerektiğinde işbirliği yapmayı öğrenirler.
Aşağıdaki videolarda Uzm. Ped. Emine Eraslan, “Çocuk Eğitimi” ile ilgili konularda çeşitli bilgiler veriyor.
Kesin Sınırlar Belirlemenin Yolları:
Mesajınızı davranış üzerinde yoğunlaştırın
Amacınız, davranışı gösteren çocuğa değil, davranışa tepki göstermektir. Bu nedenle, mesajınızın odak noktası davranış veya düzeltilecek hareket olmalıdır; duygular veya çocuğun değeri üzerinde durulmamalıdır. Örneğin, küçük kardeşini rahatsız eden çocuğa “Kardeşini rahatsız etmeyi derhal bırak” denmelidir, “Baş belası olma” ya da “Çirkin davranışını kimse beğenmiyor” değil.
Doğrudan ve belirgin ifadeler kullanın
Ne kadar az sözcük kullanırsanız, o kadar iyidir. Örneğin, on iki yaşındaki çocuğunuzun saat 18.30’da evde olmasını istiyorsanız, mesajınız “Saat 18.30’da yemek için evde ol” olmalıdır. “Akşam eve geç kalma” ya da “Vaktinde evde olmaya çalış” değil. Eğer son iki mesajı kullanırsanız, “çok geç” ya da “vaktinde” sözcüklerinin anlamına kim karar verecek; siz mi yoksa on iki yaşındaki çocuğunuz mu? Bu tip mesajlar sınırları test etmeye açık kapı bırakır.
Normal sesinizi kullanın
Sesinizin tonu çok önemlidir. Yüksek bir ses yanlış bir mesaj gönderir: Kontrol kaybı. Ses tonunuz, kontrolün sizde olduğunu, kararlı olduğunuzu ve istenileni yerine getirmesini beklediğinizi göstermelidir. Sert veya yüksek ses tonu kullanmanıza gerek yok, davranışlarınız sözlerinizden daha etkili biçimde mesajınızı iletecektir.
Sözlerinizi davranışlarınızla destekleyin
Sözlerinizin tüm mesajlarınızın sadece ilk bölümü olduğunu unutmayın. En anlaşılır sözel mesajlar bile davranışlarla desteklenmedikçe etkisiz kalabilir.
Örneğin, çocuklara “evdeki görevlerinizi (giyindiklerini toplama, ellerini yıkama, ödev yapma vs..) bitirene kadar oyun oynamak yok” dediniz; bitirmeden oyuna başladıklarında herhangi bir davranışta bulunmazsanız, bir daha ki sefere onlardan böyle bir istekte bulunduğunuzda sözlerinizi ciddiye alırlar mı? Tabi ki hayır.. Sözlerinizi davranışlarınızla desteklerseniz sınırlarınız geçerli olacaktır.